Okul Öncesi Dönemde Çocuklara Doğal Afetleri Nasıl Açıklamalıyız?
Bu makalede Yağmur Abla Anaokulu Uzm.Psikologu Mukadder Karakaya sizleri doğal afetlerin yaşanmasının ardından okul öncesi dönemde olan çocuklara bu durumun nasıl anlatılması gerektiği konusunda bilgilendiriyor.
Soma Faciasını yaşadığımız andan itibaren okul öncesi dönemdeki çocuklara gündemi nasıl anlatabilirim sorusu zihnimi kurcalamaya başladı. Bu konuda yapmam gereken üç husus saptadım:
- 1. Anaokulumuzdaki çocukların her zaman yaptıkları gibi gündemi takip etmeleri yurtta, Dünya’da neler olduğu hakkında okulda sohbet etmelerini ve doğal ortamları içinde fikir yürütmelerini sağlamak,
- 2. Anne ve babaların birebir faciayı yaşamayan fakat medya aracılığıyla tanıklık eden çocuklarımızın içinde bulunduğu durumla ilgili nasıl davranacakları, sorularını nasıl yanıtlayacakları konusunda rehberlik etmek,
- 3. Üniversitemizdeki geleceğin anaokulu öğretmenleri olan çocuk gelişimi programı öğrencilerimizin toplumsal / kişisel travmalar karşısında nasıl bir tutum izleyeceklerine dair ne kadar hazır, ne kadar farkında oldukları ve kendi hislerinin ne olduğunu saptamak idi.
Bu üç önemli sorunun cevabını yine sorularla aramaya başladım:
Biz bu vakte kadar anaokulundaki öğrencilerimizde bu konuda ne kadar algı ve farkındalık geliştirmişiz?
Anaokulu öğretmenlerimle gerçekleştirdiğim toplantı sonucunda aslında çocuklarımızın; meslekler konusu işleniyorken, doğal afetler konusu anlatılıyorken, kazalar ve kazalardan korunmak için yapılması gerekenler başlıklı konular ele alınırken, yardımlaşma ve yardım kurumları işleniyorken üzerinde konuşulduğunu, etkinlikler, görseller, oyunlar ve şiirlerle pekiştirildiğini saptadık.
Tanıklık etmek gerçeği karşısında neler yapılabileceğini ise hem kuramsal bilgilerimize hem de daha önce yaşadıklarımız ve tanıklık ettiğimiz olaylara bakarak saptamamız mümkün oldu. Şöyle ki, 1999 İstanbul depremlerine birebir tanıklık etmiş çocuklarla ve ebeveynlerle çalışmış olmak önemli bir deneyim, birikim, yaşanmışlık ve çözüm yöntemleri bilgisini yeniden devreye sokuyordu. Bu da nasıl davranılması gerektiği konusunda önemli bir kaynaktı.
İkinci sorumun cevabını ise okul öncesi eğitimin çok önemli parçası olan ebeveynlerle konuşarak saptamam mümkün oldu.
“Yaşadığımız travma ile ilgili evde nasıl bir tutum izliyorlar ve yaşadıkları, gözlemledikleri herhangi bir sorun ya da davranışlarda farklılık var mı”? şeklinde yönelttiğim sorulara aldığım yanıtlar birbirine yakın oldu ve genellikle şu tarz idi:
Çocukların sorduğu;
- Anne ne olmuş?
- Nasıl olmuş?
- Neden ağlıyorlar?
- Niye onların yüzleri simsiyah?
Gibi sorulara annelerin verdiği yanıtlar genellikle şu şekilde idi:
- Mümkün olduğunca TV izletmemeye çalışıyorum ama görmemesi mümkün değil, görüp sorduğunda şöyle cevap verdim.
- Kömür çıkartmak için yerin altında çalışıyorlar, bir kaza olmuş, yaralananları hastaneye taşıyorlar. Bu büyük bir kaza olduğu için hepimiz çok üzgünüz.
Üçüncü sorumun cevabını ise okul öncesi eğitimi alan üniversitedeki birinci sınıf öğrencilerime hazırlıksız olarak şu soruyu yönelterek aldım:
Sınıfındaki 4-5-6 yaşındaki öğrencilerinin yaşadığımız maden kazası hakkında sorduğu,
- Neden olmuş?
- Nasıl olmuş?
- Neden ağlıyorlar?
- Niye onların yüzleri simsiyah?
Sorularını nasıl yanıtlarsın? şeklindeydi ve öğrencilerimin verdiği tepki “voaaavv” şeklinde bir nida oldu. Daha sonra biraz düşünüp yazmaya başladılar.
Bu çalışmadan edindiğim;
Tahmin ettiğim gibi yaşadığımız travmadan onların ne kadar etkilendiği ve kendilerinin içinde bulunduğu duygusal durum idi. Bu son derece önemli ve göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Çocukların birlikte olduğu yetişkinler ve hatta alanda çalışan uzman kişiler de yaşanılanlardan duygusal yönden etkilenirler. Zaman zaman gerektiğinde onların da eğitim alarak nasıl bir yol izleyecekleri konusunda yönlendirilmeleri gerekmektedir.
Toplumsal olarak yaşadığımız olaylar; doğal afetler, yangın, su baskınları, terör, iç savaş, ekonomik sıkıntılar… gibi travmalardan yetişkin bireyler kadar hatta daha fazla çocuklar etkilenmektedir. Anne- babaların yoğun olumsuz duygular (üzüntü, kaygı, gelecek kaygısı, güven duygusunun zedelenmesi ya da kaybı) içinde oldukları ve kendileri bu duygularla başa çıkmaya çalışırken bazen çocuklar gözden kaçıralabilmektedir. Çocukların yaşanılanlardan ne kadar çok olumsuz etkilendiği, çözümü daha güç hale geldiğinde belki de; iş işten geçtiğinde fark edilebilmektedir.
Küreselleşmenin çok yoğun yaşandığı günümüzde her şeyden sesli ve görüntülü olarak haberdar olmaktayız. Soma’nın etkilerine bir başka açıdan baktığımızda haberleşme alanındaki yaşadığımız gelişmeyle ilgili olarak özellikle de ana haber bültenlerinde olumsuz haberlere öncelik ve önem verildiği için çocuklar yangın, sel felaketi, deprem, trafik kazaları, tsunami, terör ve savaş gibi olaylara çok fazla yabancı değiller. Fakat yaşanılan kendi ülkesinde, kendi şehrinde, sokağında olunca olayı sıcağı sıcağına yaşamak ve /veya tanıklık etmek tamamen farklı bir olgudur.
Son yirmi yıl içerisinde ülkemizde ve Dünya’mızda yaşadığımız olaylara baktığımızda özellikle 1999 Marmara Depremi son derece önemli toplumsal deneyimler yaşamamıza sebep olmuştur. Aileler haftalarca aylarca evlerini terk edip sokaklarda, parklarda, mezarlık kenarlarında gecelemek zorunda hissetmişlerdir kendilerini. Daha emniyette olduklarını düşünmüşlerdir. Bir de Deprem Baba “Müteyakkız olun “ demiştir ve halk da inanarak müteyakkız olmuştur. Güven duygusu kendini güvende hissetmek sadece okul öncesi çağı çocuklarının değil tüm bireylerin ihtiyacıdır. Kendini güven içinde hissetmeyen ebeveynin çocuğun kaygılarını artırması kaçınılmazdır.
OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUĞUNUN ÖZELLİKLERİ
Okul öncesi dönem çocukları gelişimsel yönden birçok işlevi yerine getirmek durumundadır. Başka kişilere güvenmeyi ve temel güvenlerini geliştirirler. Aynı zamanda yavaş yavaş bedenleri ve dürtüleri üzerinde denetim kurmaya başlar ve bağımsızlık duyguları gelişerek dış dünyayı anlamaya başlarlar.
Travma ya da kriz dönemlerinde en aciz ve muhtaç yaşlarındadırlar. Dengeleri hemen bozuluverir. Bozulan dengenin düzelebilmesi için yetişkinlerin yardımına gereksinim duyarlar. Ayrıca, etraflarında neler olup bittiğini anlama ve yorumlama gibi yetileri henüz gelişmemiştir. Yanı sıra daha büyük çocukların yapabildiği gerçeği hayallerinde değiştirerek kaygılarını azaltabilme kapasitesi henüz yoktur. Küçük çocukların kavramları anlamada zorluk çekmeleri aynı zamanda onları korur da. Okul öncesi çocukların; her şeyi olduğu gibi, doğal hali ile doğrudan bir dille ve somut olarak ifade edebilmeleri onlara yardım etmeyi kolaylaştırır.
Aynı zamanda davranışlarındaki farklılıklar (ağlama, yemek yememe, uyku bozuklukları, hırçınlık, saldırganlık) arkadaşlık ilişkilerinde değişiklikler, yapabildikleri becerilerde gerilemeler göstermeleri (Kaka yapma, altını ıslatma, kekemelik…) gibi farklılıklarla sinyal verirler.
OKUL ÖNCESİ ÇOCUĞA DAİR TRAVMA KONUSUNDA ÖNERİLER
İletişim Nasıl Olmalı?
- Açık ve dürüst olmalı,
- Anlatımlar kafasını karıştırmamalı, yaşına uygun olmalı,
- Somut açıklamalar tercih edilmeli, soyut açıklamalardan uzak durulmalı,
- Ölüm bir “seyahat” veya “uyku” şeklinde açıklanmamalı,
- Soru sormasına ve konuşmasına izin vermeli,
- Konu hakkında konuşmalar yapılabilmeli,
- Oyun oynamak istediklerinde geri çevirmemeli,
- Çocuklarla beraber eski fotoğraflara bakmalı,
- Duyguları saklamaya çalışmamalı,
- Kaybedilen kişi ile ilgili eşyaları ortadan kaldırmamalı,
- Çocuğun törenlere katılmasına izin vermeli (cenaze töreni, dualar)
- Çocuklarla suçluluk duyguları ile ilgili olarak konuşulabilmeli,
- Yeni bir travma oluşumunu önlemek için gereksiz ayrılıklardan kaçınmalı,
- Çocuklarla anne-babalarına, kendilerine bir şey olacağı kaygıları ile ilgili konuşulabilmelidir.
KAYNAKLAR
- Atle Dyregrov Türk Psikologlar Derneği Yayınları “Çocuk Kayıplar ve yas”
- Uzm.Psikolog Mukadder Karakaya
Bu yazı Uzm.Psikolog Mukadder Karakaya tarafından yazılmıştır.